Temelleri İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, bölgesel bir barış projesi olarak atılan Avrupa Birliği (AB), benzersiz ve kendine özgü bir yapıdır. AB’nin parçası olduğu Avrupa bütünleşmesi hareketi, 1950’lerden bu yana Avrupalı halk ve devletlerin deneyim ve nitelikleri ile şekillenerek hayat bulmuştur. Avrupa bütünleşmesi aynı zamanda, son durağı belirlenmemiş ve evrimi devam etmekte olan bir süreçtir. Bir süreç ve yapı olarak AB, sadece üye ülkeler ve onların vatandaşlarını değil, aynı zamanda üye olmayı amaçlayan veya Avrupa’nın sınırlarının ötesinde ticaret, insani yardım, göç ve benzeri politikalar çerçevesinde AB ile ilişkiler kuran birçok diğer devlet ve insanın hayatını da doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir.
Günümüzde AB değişmekte olan egemenlik tanımını en güzel yansıtan yapılardan biridir. Geniş Avrupa ailesinin bir üyesi olmak, kaçınılmaz olarak ulus devletlerin AB standartları, kanunları ve karar alma süreçlerine uymaları ve kendi egemenlik haklarından kısmen de olsa vazgeçmeli anlamına gelmektedir. AB, kendi kurucu birimi olan üye devletler arasındaki ‘uluslararası’ ilişkileri bir çok açıdan Avrupa seviyesinde ulusallaştırmış bir örgüttür. Ayrıca, siyasi ve ekonomik açıdan bütünleşmiş bir yapı olarak AB, uluslararası arenada kendine özgü norm, değer ve prensipler çerçevesinde özgün bir dünya görüşü ve dış politika ortaya koymaktadır. Ulusal çıkarlar – Avrupa çıkarları, uluslararasıcılık – uluslarüstücülük, derinleşme – genişleme gibi temel dinamikler, Lizbon Antlaşması ile güncellenen bütünleşme sürecini şekillendirmeye devam etmektedir. Avrupa bütünleşmesinin bu farklı boyutları ve gelişme sürecinde ulaştığı son nokta, AB’yi sadece Avrupa Çalışmaları değil, aynı zamanda Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler, İktisat, Sosyoloji gibi pek çok temel disiplin açısından da önemli bir çalışma konusu haline getirmiştir.
Son dönemde tekrar ön plana çıkan ve yıllardır ülkeminizin siyasi gündemindeki yerini kaybetmemiş konulardan biri AB-Türkiye ilişkileridir. Türkiye’nin 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’na üyelik başvurusu ile temelleri atılan bu ilişkinin ilk adımı, hukuksal çerçevesi 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması ile oluşturulan ortaklık rejimidir. Ankara Anlaşması, Türkiye’nin AET’ye tam üyeliğini hedef olarak belirlemiş ve üç safhalı (hazırlık, geçiş ve nihai dönemler) bir plana oturtmuştur. Bu planın hazırlık safhası, 1970’de imzalanan ve geçiş döneminin hükümleri ile tarafların yükümlülüklerini belirleyen Katma Protokol ile son bulmuştur. Geçiş döneminin sonunda, 1995’te imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ile Türkiye ve AB arasındaki ekonomik ilişkiler daha da derinleşmiş ve üyelik yolunda son safhaya girilmiştir. İlişkiler, 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin resmi adaylık statüsü kazanması ve 2005’te üyelik görüşmelerinin başlamasıyla yeni bir döneme girmiştir. Türkiye’nin AB üyeliğine giden yolda deneyimleri, diğer aday ülkelerden oldukça farklıdır. Günümüzde yaşanan göçmen krizi, ilişkilerin tekrar masaya yatırılmasına yol açmış ve işbirliği çerçevesinde yürütülen ortak çözüm çalışmalarının önemini bir kez daha göstermiştir.
Hacettepe Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi (HÜAB)’ın kurulma nedeni Avrupa bütünleşmesi sürecinde bahsedilen bu farklı dinamik ve boyutları ve bunların AB-Türkiye ilişkilerine yansımaları alanında siyasi, toplumsal ve ekonomik araştırmalar yapmak ve üretilen çalışma ve yayınlara destek vermektir. HÜAB’ın temel amacı, çok-disiplinli bir yaklaşım çerçevesinde, farklı alanlardan ulusal, uluslararası akademisyen ve siyaset yapıcıları bir araya getirerek ülkemizde AB ve AB-Türkiye ilişkileri alanlarında yapılan çalışmalara yayınlar üreterek, toplantı, konferans ve kongreler düzenleyerek katkıda bulunmaktır.